–Ey Allah’ın Resûlü, sana elbet daha önce bey’at etmiştik! Şimdi hangi konuda bey’at edeceğiz?! dedik. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
–Bana, Allah’a ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek, (Kısık bir sesle) insanlardan hiçbir şey istememek üzere bey’at ediniz.
(Avf dedi ki:) Ben daha sonra, o gün orada bey’at eden topluluktan bazılarını gördüm. Binekleri üzerinde iken ellerinden kamçıları yere düşerdi de onu kendilerine vermelerini insanlardan istemezler; inip kendileri alırlardı.”
Müslim
Hadis-i şerîfte konumuzla doğrudan ilgili olan bölüm, hadisin son kısmı, yâni: “...insanlardan hiçbir şey istememek...” sözüdür. Bu sözün delili ise, hadisi rivayet eden Avf b. Malik’in şu sözüdür: “Ben daha sonra, o gün orada bey’at eden topluluktan bazılarını gördüm. Binekleri üzerinde iken ellerinden kamçıları yere düşerdi de onu kendilerine vermelerini insanlardan istemezler; inip kendileri alırlardı.”
Sevgili gençler...
Biz konuyu, Avf b. Malik’in anlattığı biçimiyle hadis-i şerîfi ve ardından onun hadisin pratiği üzerine yaptığı yorumu aktararak bitirmeyeceğiz. Çünkü tam bir faydanın sağlanabilmesi ve emaneti gözetme görevinin yerine gelebilmesi için hadiste geçen peygamberî öğütlerin kısaca ve anlaşılır bir biçimde açıklanmasının zaruri olduğuna inanıyoruz.
Allah Resûlü (s.a.v.) kendisini dinleyen sahâbesine şöyle diyor:
–Allah’ın Resûlü’ne bey’at etmez misiniz?! İçlerinden biri şöyle cevap verdi:
–Ey Allah’ın Resûlü, sana elbet bey’at ederiz.
Sevgili gençler...
Sizden biriniz şunu sorabilir:
Daha önce bey’at ettikleri halde Allah Resûlü (s.a.v.) sahâbesinden niçin tekrar bey’at etmelerini istedi?
Bu soruyu şöyle cevaplayabiliriz:
Bey’atın tekrarlanması, soru sormayı gerektirecek derecede yakışıksız ve tuhaf birşey değildir. Zira bey’atın tekrarlanması, bir tür pekiştirmedir. Kaldı ki sahâbe, Allah Resûlü’ne (s.a.v.) “Rıdvan Bey’atı”[4] örneğinde olduğu gibi pek çok kere bey’at etmiştir. Cenâb-ı Allah Fetih Suresi’nde bu bey’atı şöyle anlatır:
“Muhakkak ki sana bey’at edenler gerçekte ancak Allah’a bey’at etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.”[5]
Bey’atın tekrarındaki maksadın, pekiştirme olduğunun delillerinden biri de Allah Resûlü’nün (s.a.v.) devamla söylediği şu sözdür: “...Allah’a ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak...”
Zira Allah Resûlü (s.a.v.) de çok iyi biliyordu ki sahâbe-i güzin, putlara ibadeti, atalardan miras olarak aldıkları câhiliye adet ve geleneklerini çoktan terketmişler ve gönüllerini Allah’a teslim etmişlerdi.
Allah Resûlü (s.a.v.) pek çok hadis-i şerîfinde, ümmeti hakkında en çok küçük şirkten endişe ettiğini dile getirmişti.
Küçük şirk de nedir?!
Tam bir gizlilik, kolaylık ve yumuşaklık içinde şeytanca bir amaç ve hedefle gönül ve ruhlara sızma girişimidir.
Allah Resûlü’nün (s.a.v.) şirki ve onun insanın gönül ve vicdanına sızma girişimini anlatırken kulanıldığı ifadenin inceliğine bir bakınız! Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Şirk, gecenin zifiri karanlığında simsiyah taş üzerinde yürüyen siyah karıncanın kımıldamasından daha gizlidir.”
Sevgili gençler...
Bizler ve sizler, şirki tahrik edip kışkırtan faktörlerin, mahlukatın nefesleri yığın yığın, dizi dizi ortaya çıktığı bir çağda, bir zaman diliminde yaşıyoruz... Alıp verilen her nefesle birlikte bir fitne ve vesvese bizlere fısıldıyor. Her ayağa kalkışımızda İblisce bir çağrı ve şeytanın kışkırtması içimizde yankılanıyor.
Allah Resûlü (s.a.v.) sahâbesinin Allah inancını sürekli tazeleyerek diri tuttu. Aynı şekilde bizim ve sizin de her gün ve her an, bir olan Allah’a imanımızı yenileyip pekiştirmemiz bizlerin ve sizlerin üzerine düşen bir görev ve sorumluluktur.